Eşref Edip Anlatıyor;
Akif'in Mısır'daki Yaşayışından Sahneler
Hâlvan'daki Yuvası
Mısır'da Kahire'den uzak bir köye, Hâlvan'a çekilmişti. Orada münzevi denecek bir tarzda yaşıyordu. Haftada iki gün Kahire'ye iner, darülfünundaki dersini okutur, dersten çıkar çıkmaz hemen trene atlar, Hâlvan'a dönerdi.
Bazen Prens Halim Beyin dairesine uğrar, İmameddin Beyi ziyaret eder; bazen de Ezher'e gider, orada pek sevdiği Yozgatlı İhsan Efendinin odasında oturur, Türk talebe ile birlikte çay içer, sohbet eder, geç kalmış gibi hemen koşa koşa Hâlvan'a dönerdi.
Kışın Abbas Halim Paşa Hâlvan'a gelince daima onunla görüşür. Kahire'de Prens Halim Beyi ziyaret eder, onların sohbetinden büyük zevk alırdı. Bir de Hâlvan'da onun çok sevdiği bir dostu vardı: Abdülvehhab Azzam. Ahlâkı da irfanı gibi yüksek olan bu aziz dost da, onun için büyük bir varlıktı.
Fakat yaz geldi mi artık görüşecek kimse kalmaz, büsbütün inzivagâhına çekilirdi. Ara sıra Ezher'deki birkaç Türk talebe onu ziyaret eder, onlarla hoş vakitler geçirirdi. Yalnız son zamanlarda bir yaz İskenderiye'ye, bir yaz Antakya'ya, hastalığında da Lübnan ve Antakya'ya birkaç aylık seyahat yapabildi.
Şehir Onu Bunaltıyordu
Şehirde dolaşmaktan, kalabalıktan, insanlardan çok sıkılırdı. Ben 1932'de ilk Mısır'a gittiğini zaman Kahire'nin görülecek yerlerini bana göstermek için birkaç saat şehirde kalışı onu âdeta bunaltıyordu.
Büyük bir izaz olmak üzere, birlikte Ezher'i, müzeyi. Darülfünunu, Hayvanat bahçesini, büyük camileri gezdik, ehramları gördük.
Bir cuma günü de Mısır'ın, belki de İslam âleminin en mümtaz, en güzel okuyan hafızı, Şeyh Muhammed Rıfat'ı dinledik:
- Bir de buranın en meşhur muganniyesi Ümmü Gülsüm var, onu da bir gece sen gider, dinlersin, dedi.
Görüyordum ki üstat şehirde bunalıyordu. Kahire'de biraz fazla kaldık mı, çok sıkılıyordu. Geçirdiği münzevi hayat onu büsbütün şehirden uzaklaştırmıştı.
Hatimle Teravih
Eve döner dönmez hemen entarisini giyer, abdest alır, namaz vakti ise namazını kılardı. İnziva hayatı, senelerce Kur'an tercümesi ile meşguliyet, onu takva sahibi yapmıştı. Kur'an'ı su gibi ezber okurdu.
- Allah'a hamdolsun, demir hafız oldum derdi. Şimdi Ramazanlarda teravihi hatimle kıldırıyorum.
- Hangi camide?
- Camide değil, evde. Bizim oğlan (Tahir) cemaat oluyor, ben imam, beraber kılıyoruz. Birkaç rekât sonra, bakıyorum, Tahir arkamda yok. O kadar dayanabilmiş. Artık ben hem imam hem cemaat oluyorum.
Dayanıklı Müslüman
Müderris İhsan Efendi anlatıyor: Bazı Ramazan geceleri biz de üstada cemaat oluyorduk. Yanlışsız okuyordu.
- Üstat, hakikaten siz demir hafız olmuşsunuz, derdik.
- Evet, derdi. Ben bunu Hocama da yazdım. Dedim ki: Ben Kur'an'ı himmetinizle takviye ettim. Şimdi hatimle teravih kıldırıyorum. Bana dayanıklı Müslüman gönder.
Sakin Geçen Zamanları
Üstat Mısır'a hicret ettiği zaman iki sene kadar Abbas Halim Paşanın misafiri oldular. Paşanın Hâlvan'daki büyük sarayının karşısında küçük bir köşk var. Orası üstada tahsis olunmuştu. Üstat orada çok sakin, müsterih bir hayat geçirdi. (Firavunla yüz yüze) şiirini orada yazdı. Bu şiirini Abbas Halim Paşanın refika-i muhteremeleri Prenses Fahrünnisa Hatice Hanımefendi Hazretlerine ithaf etti.
Burada geçirdiği senelerin, hayatının en sükûnetli zamanları olduğunu üstat daima söylerdi.
Sonra ailesini de Mısır'a götürünce ayrı bir ev kiraladı. Hâlvan'ın bir köşesinde, sahra yanında bir evceğiz.