ein Bild


ANASAYFA YAP

 
FAVORİLERE EKLE

 
ZİYARETÇİ DEFTERİ


   
 
  ARDINDA_4
 

Akif'in Hayatı Daha Büyük Bir Şiirdir

Hüseyin Cahit (Yalçın)

 Safahat şairi, İstiklâl Marşı şairi bu dünyanın hayatına gözlerini kapayarak ebediyetin sükûnuna kavuştu. Yalnız, metruk, ihmal edilmiş bir hâlde vefat eden şaire, Türk gençliği candan bir hürmet eseri gösterdi ve hayır ile andı.

 Bugün bütün Türk vatanında hepimizin kalbini ve hissini bir ideal etrafında toplayan ve birleştiren İstiklâl Marşı'nın yaratıcısına borçlarımızın en azı bu idi.
 Şair Akif'i şahsen tanımam. Aynı vatanı seven aynı vatan evlatları olduğumuz hâlde, fikir ve his bakımından iki ayrı dünyaya mensup idik. Hayatta, vatan sevgisinden başka bir his etrafında birleşmemize imkân yoktu.

 Fakat bu anlaşamamazlık, bugün onun ölümü karşısında hürmetle karışık bir tesir duymaktan ve hatırasını hüzün ile anmaktan beni hiçbir zaman men edemez.
 Akif'in çok güzel bulduğumuz ve sevdiğimiz eserleri var. Sadece manzum parçaları da çok. Şiire belki büyük bir yenilik getirmedi. Fakat muhakkak ki gür bir pınar gibi aktı, çağladı ve bize bütün duyduklarını anlattı.

 Akif'in ölümü karşısında hissettiğim hürmetle karışık teessür bana şiirlerinden gelmiyor, hayatından geliyor. Çünkü hayatını daha büyük bir şiir buluyorum. O hayat ki benim kanaatlerimin, imanlarımın aleyhinde sarsılmaz bir cidal ile doludur, kat'î bir muhalefet ile meşbudur.

 Fakat ne zarar var; o da bu vatanın evladı değil mi idi? Onun da düşünmeye, bir kanaat sahibi olmaya hakkı yok mu idi? Hürriyet benim hakkım olduğu kadar onun da hakkı idi. O başka türlü düşündü. Bu bir kabahat olamazdı. Çünkü Akif samimî idi.
 İşte işin bütün sırrı ve muamma anahtarı buradadır. Akif, kanaatinin, itikadının, vicdanının adamı oldu ve böyle bir adam olarak öldü. Onun içindir ki tabutunun önünde eğilmek bizlere bir borç olmuştur. Akif sevilmeyebilir. Fakat hürmetle yâd olunmak bir vazifedir.
 Unutulmamalıdır ki Akif, vatan tehlikeye düştüğü günlerde İstanbul'dan kalktı, üzerine düşen vazifeyi yapmak üzere Ankara'ya gitti. İlk Büyük Millet Meclisine aza oldu. Ve kutsî gaye uğrunda çalıştı. O yolda yaratılmış ruhlar için siyaset muhiti, teneffüsü imkânsız bir hava teşkil eder... Kanaatlerine uygun yaşamak için ihtiyarî bir gurbete katlandı. Uzak diyarlarda, zaruret ve ihtiyaç içinde vatan hasreti ile yaşadı. Ve nihayet son günlerini hissederek, istiklâle kavuşmasını o kadar yürekten terennüm ettiği sevgili memleketinin, ezelî aşinası olduğu güzel ufuklarını son defa görmek üzere Türkiye'ye geldi, gördü, kavuştu ve öldü.

 Böyle yapmış bir Akif'in arkasından kalbimizin sızlamamasına imkân mı var? Akif, içinden başka türlü hissettiği ve düşündüğü hâlde, onun önünde yürüyormuş gibi sahteliklere tenezzül ederek kendisine ikbale doğru bir merdiven kurmaya teşebbüs etseydi o zaman gene kalbimiz sızlayacaktı: Bir adam kaybettiğimiz için. Akif asıl o zaman ölecekti; kendisinden hiç bahsedilmemek üzere.

 Akif’i bunun için takdir ediyorum. Fikir ve kanaatleri bizimkilere uymadığı hâlde hürmet ederim. Çünkü yalan söylemedi, riyakârlık yapmadı, fenalık yapmadı.

Fikir Hareketleri, s. 7, nr. 170.

 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol